MARIE CURIE — BİLİME ADANMIŞ BİR HAYAT

Tansu Karapınar
14 min readSep 27, 2020

--

Her insanın hayatında ilham aldığı ve/veya hayranlık duyduğu kişi ya da kişiler vardır değil mi?

Benim için bu kişilerin başında gelen isimlerden biridir Madame Curie . Tutkusunun peşinden koşan bu kadının dünyasına girmeye hazır mısınız?

Sıkı durun ! Bilim ve tutku dolu yolculuğunuz başlamak üzere.

AİLESİ, ÇOCUKLUĞU VE POLONYA

Sklodowska Ailesi

Maria Salomea Sklodowska , eğitimci bir ailenin 5. çocuğu olarak 1867 yılında Varşova, Polonya’da dünyaya geldi. Sürekli bilimden, doğanın gizeminden, coğrafyadan, matematikten bahseden babaları, çocuklarına eğlendirirken öğreten oyunlar oynatırdı.

Çok küçükken kendi kendine okuma yazma öğrenen Maria, zekasıyla her zaman ön plana çıkan bir öğrenciydi ve liseyi de birincilikle bitirdi.

Rus egemenliğindeki Polonya’da kızların üniversite okumasına izin verilmiyordu. Bu nedenle ablası Bronia ile bir anlaşma yaptı. Maria Varşova’da kalıp para kazanacak ve Paris’e giderek tıp okuyacak ablasına gönderecekti. Ablasıysa mezun olduktan sonra onu yanına alacaktı.

Tek hayali olan Sorbonne Üniversitesi için çok çalıştı ve sonunda ablasından beklediği o mektup geldi. Paris’e gitmek konusunda kararsız kaldığı dönemde fen laboratuvarını kullanmasına izin veren bir öğretmen sayesinde bilime ve deneye olan tutkusu daha da alevlendi.

Bu tutkusunun peşinden gitmek için 23 yaşındayken kendisini Paris’e giden bir trende buldu.

PARİS, SORBONNE ÜNİVERSİTESİ VE PİERRE CURİE

Maria için Paris’in en güzel ve en önemli özelliği üniversite olmasıydı. Artık daha özgürdü, dilediği derse gidebilir ve dilediği zaman derslere katılabilirdi. İlk kez kaderine hükmettiğini düşündüğü bu dönemde her engeli aşabilecek gücü hissediyordu kendinde. Hatta o dönemde çoğu kadının cesaret edemediği bir şeyi daha yaptı ve tek başına yaşamaya başladı.

Binasında hep erkek öğrenciler yaşıyordu, sınıf arkadaşları bile hep erkekti. Erkeklerin egemen olduğu bir dönemde dokuz bin öğrenci içerisinde bulunan iki yüz kızdan biriydi. 1893 yılında fen bölümünden mezun olduğunda kendisiyle birlikte diploma alan sadece bir kız öğrenci daha vardı.

Herkesin ondan beklediği gibi Polonya’ya dönmeyen Maria, okumaya devam etti ve Matematik bölümünü de bitirdi. O dönemde iki ayrı bölümden mezun olan kişi sayısı çok azdı ama o başarmıştı. Deneyler yapmak istiyordu fakat bir kadına laboratuvarını kim teslim ederdi ki? Arada bir kendi laboratuvarını kullandıran hocası dışında HİÇ KİMSE.

İşte tam da bu dönemde Fen ve Kimya Okulu laboratuvarı başkanı ve piezoelektriği keşfeden Pierre Curie ile tanıştı. Bilime olan ilgileri, ortak amaç ve zevkleri, hayalleri ortak olan Pierre ve Maria kısa sürede yakınlaştı. 1895 yılında evlendiler ve Maria Salomea Sklodowska artık Madame Marie Curie’ydi.

Pierre ve Marie Currie

NOBELE GİDEN TARİHİ YOL

Pierre ve Marie Curie’nin Laboratuvarı

1896 yılında öğretmenlik diplomasını aldıktan bir yıl kadar sonra çelik konusunda fizik doktorası yapmak isteyen Marie, Alman fizikçi Wilhelm Röntgen’in X-ışınlarını keşfettiği raporları ve Fransız bir fizikçi olan Henri Becquerel’in uranyum elementinin kendiliğinden ışın yaydığını keşfetmesinin ardından doktora konusunu uranyum olarak değiştirdi.

Polonyum ve Radyum İçeren Peşblend

1897 yılında ilk kızları Irene’nin doğmasıyla birlikte çalışmalarına ara verse de, kısa sürede Marie laboratuvarına geri dönmüştü. Geri dönüşünün ardından ilk olarak uranyum mineralinin ne kadar ışın yaydığını ölçmeye karar verdiler. Saf halinin çok zor bulunuyor olması nedeniyle uzun uğraşlar sonunda özel bir mineral olan Peşblend’den uranyum elde etmeyi başardılar. Deney üstüne deney yapan çift, peşblendin enerjisinin uranyumun tek başına üretebildiğinden daha fazla olduğunu gördü.

Peşblendin iki farklı gizli element içerdiği sonucuna varan çift, temmuz 1898'de ilk olarak yeni radyoaktif bir element olan ve uranyumun radyoaktif bozulmasından ortaya çıkan Polonyum’u bulduklarını duyurdu. İsmini Marie’nin vatanı olan Polonya’dan esinlenerek koydular.

Eylül 1898’de Fransız kimyacı Eugene Demarçay’ın spektroskopi yöntemiyle tanımlanmasına yardım ettiği Latince “radius” kelimesinden türetilen, Radyum adı verilen ikinci bir radyoaktif elementi izole etmişlerdi. Curie çiftinin 4 yılını alan çalışmalarının sonunda sadece 100 miligram radyum tuzunu elde edebilmişlerdi. Böylece 1902’de çift, saflaştırılmış radyumun çıkarılmasındaki başarısını açıkladı.

NOBEL FİZİK ÖDÜLÜ

Nobel Fizik Ödülü

Araştırmalarından elde ettiği sonuçlara dayalı olarak hazırladığı Recherches sur les Substances Radioactives (Radyoaktif Maddeler Üstüne Araştırmalar) başlıklı teziyle Haziran 1903'te Marie, doktorasını vererek Fransa’da gelişmiş bilim alanında doktora unvanı alan ilk kadın oldu. Bu tez bir yıl içerisinde 5 farklı dilde 17 baskı yaptı.

Aynı yılın Kasım ayında, İsveç’ten gelen bir mektupta radyoaktivite konusundaki araştırmalarından dolayı Antoine Henri Becquerel ve Pierre Curie’nin Nobel Fizik Ödülü’nü kazandıkları haberi geldi.

Sadece kadın olması nedeniyle Marie Curie ismi belgede yer almamıştı. Pierre Curie, İsveç Akademisi’ne bir mektup yazdı. Eşinin kendi çalışmalarını özerk ve özgün bir şekilde gerçekleştirdiğini bu nedenle de akademinin hatasını düzeltmesini ve ödülü ona da vermelerini talep etti. Aksi takdirde, ödülü kabul etmeyeceğini bildirdi.

Böylece Marie Curie, Nobel Fizik Ödülü’nü alarak tarihte Nobel Ödülü alan ilk kadın oldu. İsveç’te gerçekleşen ödül töreninde maalesef Marie Curie’nin konuşma yapmasına izin verilmedi ve konuşmayı kocası Pierre Curie yaptı.

1904 yılında Pierre Curie, Sorbonne’da öğretmenliğe başladı. Marie ise Sevres’de yer alan kızlar okulunda fizik öğretmenliği yapmaya başladı. Aynı yılın sonlarına doğru ikinci kızları Eve doğdu. Curie çifti de tıpkı onların babalarının onlara yaptığı gibi iki çocuğuna bilimsel eğitici oyunlarla farklı konular öğretti.

Ayrıca bu dönemde Marie ve Pierre, radyasyondan kaynaklanan rahatsızlıklar geçirmeye başladı. Pierre Curie gittikçe zayıflıyor ve ağrılarından yakınıyordu. Nisan 1906’da yağmurlu bir günde üniversiteye yürüyerek gitmeye karar veren Pierre Curie, normal zamanda sağlıklı bir insanın böyle tehlikeli bir durum karşısında refleksleriyle kurtulabileceği bir kazadan hasta olması ve hali hazırda zar zor yürüyor olması nedeniyle ona doğru gelen at arabasından kaçamadı.

PİERRE’DEN SONRA

Marie Curie, Kızları Irene ve Eve

İki çocuğu ile dul kalan Marie, kocasının Sorbonne’daki öğretmenlik görevini üstlenmesi yönündeki teklifi kabul etti ve böylece Fransa’nın ilk kadın öğretim üyesi, 1908'de de Sorbonne’daki ilk kadın profesör oldu.

Marie’nin ilk dersini yapacağı gün amfide her yer doluydu. Bir kadın ilk kez Sorbonne’da ders veriyordu ve kimse bunu kaçırmak istemiyordu. Marie dersini bitirdiğinde amfi de kısa bir sessizliğin ardından alkış tufanı yaşandı.

Radyumu ayrıştırdıktan sonra atom ağırlığını belirlemeyi başaran Marie, radyoaktivite üzerine bir inceleme yayınladı. Ayrıca yaptığı çalışma bir elementin radyoaktif işlemlerden sonra başka bir elemente dönüşebileceğini de gösteriyordu. Kimya alanında yepyeni bir sayfayı da böylece açmış oldu.

1910 yılından itibaren radyumun tıptaki iyileştirici etkisinden hareketle, radyumun ölçümü için bir standart belirlenmesi adına uluslararası standartların oluşturulmasına karar verildi. Brüksel’de toplanan uluslararası uzman heyetinde işi üstlenmesi adına Marie Curie’nin de adı önerildi.

1911 SOLVAY KONFERANSI

1911 Solvay Konferansı

1911 senesinde ise Belçika’da gerçekleşen Dünya’nın en saygın fizikçi ve kimyacılarının bir araya geldiği Solvay Konferansındaki ilk kadın oldu. Bu ilk konferansın konuları radyasyon ve kuantumdu.

Fakat erkek egemen toplumda kendine yer edinmesi ne yaparsa yapsın kolay değildi. Marie’nin sadece Pierre’in çalışmalarını anlattığını ve kendisinin bir etkisi olmadığını söyleyen birçok kişi vardı.

Marie, Pierre’in de bir dönem üyesi olduğu Fransız Bilim Akademisi’ne yaptığı başvurunun ardından akademi üyesi fizikçi Emile Amagat, kadınların Fransız Bilim Akademisi’nin parçası olamayacağını söyledi ve bunu sonuna kadar savundu. Bu savunması bazı üyeler üzerinde etkisi oldu ve Marie oylamayı iki oy farkıyla kaybetti.

NOBEL KİMYA ÖDÜLÜ

Nobel Kimya Ödülü

Fransa’nın muhafazakâr ve gerici çevresi, uzun bir süredir diş biledikleri “Polonyalı”, “yabancı” ve hatta “Yahudi” damgası bile vurdukları bu güçlü kadının hakkından gelmek için her yolu denemekten çekinmediler. Marie’nin bilimsel başarıları ve yeni aldığı ödülün haberi bir aşk hikayesiyle gölgelendi.

Marie Curie ve Paul Langevin Hakkında Çıkan Haber

Pierre’in eski öğrencisi ve Albert Einstein’la yakın bir dostluğu olan Paul Langevin’le aralarında çıkan haberler, ‘Laboratuvarda Aşk’ başlığıyla gazetelerin ilk sayfalarını süsledi. Hem de tüm bunlar, Marie’nin ikinci Nobel Ödülü’nü almadan sadece birkaç gün önce yaşandı. Bu sansasyonel durum sebebiyle, Nobel Ödül Komitesi Marie’nin ödülünü bizzat almak üzere Stockholm’e gelmemesini istedi. Marie’nin cevabı ise her zaman olduğu gibi cesurdu;

“Bu ödül radyum ve polonyumun keşfine verildi. Bilimsel yaşantım ile özel yaşantım arasında herhangi bir bağlantı olduğuna inanmıyorum. Bilimsel bir çalışmanın takdir edilmesi gerektiği gerçeğini özel yaşantıyla ilgili bir söylenti ve iddia yüzünden reddedilmesini kabul edemem.”

Aralık 1911'de Nobel Kimya Ödülü’nü almak için kızı Irene’yle birlikte Stokholm’e gitti. Buradaki konuşmasında, Pierre Curie’nin yardımlarını asla küçümsemediğini de belirterek, radyoaktivitenin atomun bir özelliği olduğu hipotezinin kendi çalışması olduğunu duyurdu. Böylece Marie Curie, Nobel ödülünü alan ilk kadın olmasının yanı sıra Nobel ödülünü iki kez alan ilk bilim insanı unvanına da kavuştu.

ALBERT EINSTEIN VE MARIE CURIE

Albert Einstein ve Marie Curie

Albert Einstein ve Marie Curie ilk kez 1911 yılında tanışmalarının ardından, yaklaşık 25 yıl iş ortağı oldular. Einstein ayrıca Marie’nin en büyük destekçilerinden biriydi. Hakkında çıkan haberler sonrasında zor zamanlar yaşayan Curie’ye bir mektup yazarak desteğini gösterdi.

Çok saygın Bayan Curie,

Söyleyecek herhangi bir mantıklı sözüm olmamasına rağmen size yazdığım için bana lütfen gülmeyin. Ancak halkın hakkınızda şu sıralar umursamazca söyledikleri şeyler beni öfkelendirdi. Bu duyguları bir şekilde yatıştırmak zorundayım. Hakkınızda çıkan, gerek size olan saygıyı azaltmak için, gerekse de sırf sansasyona duyulan şehveti tatmin etme amaçlı bu dedikodulardan nefret ediyor olduğunuza ikna olmuş vaziyetteyim. Sizin zekanıza, güdülerinize, dürüstlüğünüze olan hayranlığımı belirtmek zorundayım ve Brüksel’de sizinle şahsen tanışma şansına eriştiğim için kendimi şanslı hissediyorum. Bu sürüngenler arasında bulunmayan herkes kesinlikle mutlu olacaktır. Tıpkı eskiden olduğu gibi, aramızda halen sizin ve Langevin gibi irtibatta olmaktan ayrıcalık duyduğum gerçek kişiliklerin olması sevindiricidir. Eğer ki bu söylentiler sizi meşgul etmeye devam ederse, lütfen bu saçmalıkları okumayınız. Bunun yerine bunlarla uğraşmayı, bu söylentileri uyandıran sürüngene bırakın gitsin.

Langevin’e, Perrin’e ve size, en derin ve içten saygılarımla.

A. Einstein

Dipnot: Komik bir alaycılıkla, Planck radyasyonu içerisindeki diatomik moleküllerin hareket yasalarının istatistiğini belirledim. Bu yapıların hareketi, standart mekaniğin yasalarını doğal olarak takip etmektedir. Ancak buna rağmen yasanın gerçekte çok az düzeyde geçerli olduğunu umuyorum.”

Einstein gibi iyi bir dosttan gelen bu mektup Marie’yi içinde bulunduğu depresyon halinden biraz da olsa çıkarmaya yetmişti.

PETITES CURIES

Petites Curies

1914 yılında Paris Üniversite’sinde Radium Enstitüsü (Pasteur Enstitüsü’ndeki “Institut du Radium”, şimdiki (Curie Enstitüsü) kuruldu ve Marie Curie ilk müdür olarak atandı.

Hayatı boyunca radyumun tıptaki önemine dikkat çeken Curie, I. Dünya Savaşı sırasında ön saflarda yaralı askerleri tedavi edebilecek 18 portatif mobil X-ışını makinelerini yaptı. Böylece doktorlar kırılmış kemiklerin, mermilerin ve şarapnel parçalarının yerlerini daha kolay tespit edebileceklerdi.

Kızı Irene ile birlikte genç kadınlara X ışını teknolojisini öğrettiler ve fizik tedavi uzmanlarına savaş ortamında radyoloji ekipmanını nasıl kullanacaklarını gösterdiler. Marie ayrıca bu makineleri kendisi çalıştırıyor ve tamir ediyordu. Savaş sırasında 200 tane daha kalıcı röntgen direği kurdu.

I. DÜNYA SAVAŞI SONRASI VE RADYUM ENSTİTÜSÜ

Radyum Enstitüsü (Curie Enstitüsü)

Marie, savaş sırasında bilgisini gerek teknik gerek pratik her anlamda yararlı olmak adına değerlendirdi. Radyumun saldığı radon gazını bile faydalı şekilde kullanmayı başardı. I. dünya savaşında örnek bir Fransız yurttaşı gibi mücadele etti ve malzemeler için bütün mal varlığını devletten destek alamadığı için hiç düşünmeden harcadı. Kızı Irene’e savaş sonunda Fransa hükümeti tarafından hastanelerde yaptığı çalışmalar için bir askeri madalya verildi. Fakat Marie’ye ne bir resmi ödül ne de bir takdir belgesi verildi.

1918’de Radyum Enstitüsü’nün tüm hazırlıkları tamamlanmış ve Curie’nin yönetimi altında, Irene’in de dahil olduğu güçlü bir çalışma kadrosu kuruldu. Marie artık nitelikli kişiler yetiştirilmedikçe radyoloji donanımlarının bir yararı olmayacağını düşünüyordu. Bu nedenle Radyum Enstitüsü’nde kadınları radyoloji yöntemleri konusunda eğitmeye karar verdi ve sonuçta anne ile kızın bu ortak çalışmaları ile 150 kadın radyoloji teknisyeni yetişti. Kısa sürede kuruluş nükleer fizik ve kimya dallarında uluslararası üne sahip bir merkez haline geldi.

Ününün en yüksek zirvesine çıkan Marie, 1922’de Tıp Akademisi’nin üyeliğine seçildi ve bundan sonraki çalışmalarını radyoaktif maddelerin kimyasal yapılarının araştırılması ve bu maddelerin tıp alanındaki uygulamaları üzerinde yoğunlaştırdı.

AMERİKA SEYAHATİ

Amerika Seyahati

Radyoaktifliğin tıpta uygulanma olanağının ortaya çıkması üzerine, radyum büyük bir ticari değer kazandı. Curieler radyum elde edilmesinin patentini almaları önerilerini sürekli geri çevirdiler. Pierre ve Marie Curie’nin muazzam bir servet edinmeleri mümkündü fakat onlar bu olanağı ellerinin tersiyle itti ve asla patenti almadılar.

Radyum bütün insanlığın malıdır” diyerek, patent almanın bilimsel anlayışa tamamıyla aykırı olduğunu dile getirdiler. Curie çifti için bilim insanlarının buluşlarından maddi çıkar sağlamaya hakkı yoktu. Marie Curie yılların çabasıyla elde edebildikleri 1 gram radyumu da Radyum Enstitüsü’ne bağışladı.

“Hayalleri olanların maddi varlığa sahip olmaları uygun değildir, çünkü onlar maddiyatı arzulamamalıdırlar. İyi örgütlenmiş bir toplum herkesin istediği olanakları sağladıktan sonra paraya ne gerek var ki?” diyordu Marie.

Diğer bilim adamları ve ABD’li kimya şirketleri bu fırsatı değerlendirdi. Radyumu işlemeye ve ardından kanser tedavileri ve askeri araştırmalar için gram başına 100.000 dolara satmaya başladılar. Curie artık keşfettiği elementi karşılayamıyordu.

Büyük ününe karşın, bütün yaşamı boyunca, Marie Curie hiçbir gazeteciyle görüşme yapmayı kabul etmedi. Savaştan sonra bütün maddi birikimini kaybetmesi ve araştırmalarının temel maddesi olan 1 gram radyuma sahip olabilme amacıyla, 1920 Mayıs’ında Amerikalı kadın gazeteci Missy Meloney’nin editörlüğünü yaptığı kadın dergisi The Delineator için bir röportaj yapmayı kabul etti.

Meloney; “Eğer şu dünyada en çok istediğiniz nedir diye sorsalardı ne yanıt verirdiniz?”

Marie Curie; “Araştırmalarımı yürütebilmek için 1 gram radyumum olsun isterdim. Ama bunu alamam. Radyum benim keseme göre değil, çok pahalı bir şey.”

Marie’nin içinde bulunduğu güç koşullardan etkilenen Meloney, Radyum Enstitüsü için ABD’nin sahip olduğu 50 gramlık radyumun 1 gramının Marie Curie’ye verilmesi için bir kampanya başlattı. Bu iş için aylarca uğraştı ve bir çok işadamı ve zenginle görüştü. Sadece 3 işadamını ikna edebilen Meloney yılmadı. “Marie Curie Radyum Fonu” nu kurdu, Marie Curie’yi tanıttı ve bütün Amerikan kadınlarını da bağışta bulunmaya çağırdı.

Ve Meloney’nin çabaları başarılı oldu: aylar içerisinde Curie’nin adına, Paris’teki Radyum Enstitüsü’ne 1gram radyum almaya yetecek 100.000 dolardan fazla para toplandı.

Meloney ve Curie Kadınları

Meloney, Curie’yi Amerika Birleşik Devletleri’ne davet etti. Seyahat etmeyi ve ilgiyi sevmeyen Curie, Meloney’ye ve bu fona katkıda bulunanlara teşekkür etmek amacıyla Amerika’ya gitmeyi kabul etti.

1921 yılında birkaç hafta boyunca kızlarıyla birlikte Amerika’yı dolaştı ve konuşmalar yaptı. Her yerde bir star gibi coşkuyla karşılandı ve ilgi gördü. Fakat Marie’nin yorgun ve hasta bedeni için bunlar oldukça fazlaydı. Buna rağmen turunu tamamladı ve tüm çabaları sonucunda en güzel şey hediye edildi.

20 Mayıs 1921 günü Beyaz Saray’da düzenlenen törenle, ABD Başkanı Warren G. Harding tarafından 1 gram radyum Marie’ye sunuldu. Marie Curie, içinde radyumun bulunduğu kurşun kaplı bir kutuyla Fransa’ya geri döndü.

Bazı kaynaklara göre; Marie’ye törenden bir gece önce bağış senedi okunur ve radyum bağışının bizzat kendisi adına yapıldığı anlar. Buna kesinlikle karşı çıkar ve bunun üzerine alelacele bir hukukçu getirilip senette değişiklik yapılır. Bağışın Marie’ye değil, Paris’te bulunan Radyum Enstitüsü adına yapıldığını belirten bir cümle senede eklenir.

MARİE CURİE’NİN SON YILLARI

Marie Curie’nin Son Yıllarından

Marie, büyük kızları Irène ile beraber Radyum Enstitüsü’nde bilimsel çalışmalara devam etti. Irene, anne ve babası gibi bilimsel çalışmalara meraklıydı ve o da hayatının aşkını bir laboratuvarda tanıdı. Bu kişi Marie’nin öğrencilerinden biri olan Frédéric Joliot’tu. İkili evlendikten sonra soyadlarını Joliot-Curie şeklinde değiştirdi ve enstitüde birçok çalışmaya katıldı.

Marie Curie’nin en önemli katkılarından biri de, yalnızca hastalıkların iyileştirilmesi için değil, aynı zamanda nükleer fizik araştırmalarına kaynak sağlamak amacıyla radyoaktif elementlerin biriktirilmesi zorunluluğunu göstermesiydi. Onun bu çabalarının sonucunda toplanan radyoaktif maddeler, 1930’lardan sonra geliştirilen parçacık hızlandırıcılarının ortaya çıkmasına kadar yararlanılan yegane kaynak oldu.

Paris Radyum Enstitüsü’nün yıllarca radyum D ve polonyum toplayarak biriktirdiği 1,5 gr radyum, 1920’lerin sonlarında ve 1930’ların başlarında gerçekleştirilen deneylerin ve araştırmaların başarıya ulaşmasında büyük rol oynadı.

Radyum Enstitüsü, içlerinde kızı ve damadının da bulunduğu birçok genç bilim insanı yetiştirdi. İlerleyen zamanlarda çağının en önemli keşiflerini yapan bilim insanları da bu enstitüden çıktı. Hatta o sıralar yeni ortaya atılan Kuantum Mekaniği teorisinin bilimsel olarak bir kez daha kanıtlanmasına da yine enstitü ön ayak oldu.

Frédéric ve Irene Joliot-Curie

Radyum Enstitüsü’nün farklı laboratuvarlarında bilimsel çalışmalar sürüyordu ve sürekli bir rekabet vardı. Araştırmalarıyla ilk olmak ve adlarını herkese duyurmak istiyorlardı. Bir başka radyasyon araştırmacısı olan Ernest Rutherford bir sözünde şöyle demiştir; “Ben de rakiplerim gibi yoluma devam etmeliyim, şimdiki çalışmamı mümkün olduğunda çabuk yayımlamalıyım ki yarışta kalabileyim. Bu yarıştaki en iyi rakiplerim Becquerel ve Curielerdir.”

Joliet-Curie çifti, 1934 yılında belirli elementlerin çekirdeklerini alfa parçacıklarıyla bombardıman ederek radyoaktif izotopların yapay olarak elde edilebileceğini buldular. Böylece Joliet-Curie çifti kararlı atomları radyoaktif atomlara dönüştüren ilk kişiler oldular.

Bu buluşları sayesinde yapay radyoaktif izotoplar artık çok da pahalı olmayan yollardan elde edilebilecek ve doğal radyoaktif elementlerin cevherlerinden ayrılması için yürütülen pahalı ve zor çalışmalar artık nükleer fizik dalının gelişmesini yavaşlatamayacaktı.

Bu çalışmalarıyla ikili 1935 yılında Nobel Kimya Ödülü’nü kazandı. Irene Joliet-Curie, annesinden sonra Nobel ödülü alan ikinci kadın oldu.

Marie Curie, hayatı boyunca yaptığı tüm çalışmalarına rağmen ara sıra fark etse de tam anlamıyla radyasyona maruz kalmanın insan sağlığına ne derece zararlı olabileceğini, erken yaşlarda ölüme sebebiyet verebileceğini giderek somutlaşan verilere rağmen göremedi.

Enstitüde ölümler olmaya başladığında, Marie bunun çalışan kişilerin dikkatsizliklerine ve yoğun çalışmaları nedeniyle güçsüz düşmelerine bağlamıştı. Enstitüde korunmak amaçlı kullanılan tek yöntem metal perdelerdi. Tüm Enstitü çalışanlarının belirli aralıklarla kan testinden geçmeleri gerekiyordu. Marie, kanında bir anormallik olduğunu hissetse bile kan sayımı analizi çok nadir yaptırırdı.

Sağlık durumu giderek kötüleşir ve radyum bileşikleri ile çalışırken oluşan yanıklar yüzünden uzun süredir acı çekmektedir. İşe parmaklarında yanıklar bırakmakla başlayan ve Curie’nin hayatının ayrılmaz bir parçası olan “Yeşil Peri” leri onu yaşamının sonuna getirdi. Marie Curie, aşırı dozda radyasyona maruz kalmaktan yakalandığı lösemi nedeniyle kızının Nobel Kimya Ödülü’nü aldığını göremeden Fransa’nın Savoy kentinde 1934 yılında yaşama veda eder.

Marie Curie günümüze nükleer fizik temellerini atan keşiflerinden, Radyoloji bilimine kadar birçok miras bırakmıştır.

Fiziğe ve kimyaya olan katkıları yalnızca, kendisine iki Nobel Ödülü getiren çalışmalarıyla değil aynı zamanda kendinden sonra gelen nükleer fizikçiler ve kimyacılar kuşağı üzerinde bıraktığı kalıcı etkilerle belirlenen Marie Curie, bilimsel buluşların hiçbir karşılık beklemeksizin insanlığın hizmetine sunulması gerektiğini ölünceye dek inançla savunarak bilim tarihindeki yerini aldı.

Marie Curie’nin Defteri

Notlarını tuttuğu defterler bile öylesine radyasyona maruz kalmışlardı ki, günümüzde kurşun kaplı kutularda muhafaza edilen bu defterleri inceleyecek olan bir araştırmacının koruyucu giysi giymesi gerekmektedir. Bu defterlerin 3511 yılına kadar radyoaktif olacağı tahmin edilmektedir.

Curie çifti, 1944’te periyodik elementler tablosundaki 96. elementin keşfedilmesi ve “Curium” olarak adlandırılmasıyla onurlandırıldı.

Pantheon / Marie ve Pierre Curie’nin Mezarı

Marie Curie’yi Akademi’ye kabul etmeyen Fransa, ona hak ettiği saygıyı 1995 yılında gösterdi. Eşinin ve kendisinin mezarı törenle Fransa’nın ulusal anıt mezarı olan Panthéon’a taşındı. Marie Curie ölümünden sonra da bir ilki gerçekleştirdi ve Panthéon’a gömülen ilk ve günümüze kadar hâlâ tek kadın olma onuruna erişti.

20. yüzyılın en büyük iki fizikçisi Ernest Rutherford ve Albert Einstein’ın da yakın arkadaşı olan Marie Curie, bu iki ismin de hafızlarında kalıcı bir yer bıraktı. Bu iki isim Marie Curie’nin ölümü üzerine birer övgü yazısı yayımladı.

Nobel Ödülünü kazanan ilk kadın, iki Nobel Ödülü’nü alan ilk kişi ve çocuğu da Nobel Ödülü alan ilk Nobel Ödüllü kişi olan Marie Curie hakkında Albert Einstein’ın şu sözleri belki de onu tanımlamak için tüm bu ödüllerden çok daha somut bir nitelikte:

‘’Marie, bütün ünlü insanlar arasında, sahip olduğu üne karşın hiç değişmemiş olan tek kişidir.’’

Kadınların yok sayıldığı bir dünyada, cesareti, azmi, duyarlılığı, hırsı, ve başarılarıyla sadece bilim dünyasına değil tüm dünyaya kendisini kanıtladı.

Yoksulluk içinde büyümüş olan Marie, eğitimine devam edebilmek ve kendini kanıtlayabilmek amacıyla sürgün hayatı yaşamış, gittiği ülkeye her fırsatta yararlı olsa bile sürekli “yabancı” ve “Polonyalı” oluşu bir suçmuş gibi gösterilmiş, görmezden gelinmiştir. Fakat imkansızı başarmış ve erkek egemen dünyaya ve bilim dünyasına adını altın harflerle yazdırmıştır.

Marie Curie ismini bir yazıya, filme, belgesele sığdırmak zor. Birçok insana ve özellikle kadına ilham olan Marie, öldükten sonra bile milyonları etkilemeye devam ediyor.

Kaynakça;

Kaynak - 10 Facts about Marie Curie

Kaynak - Einstein’ın Mektubu

Kaynak - It Belongs To The People

Kaynak - Madame Curie’s Passion

Kaynak - The Nobel Prize

--

--

Tansu Karapınar

Content Creator | Digital Marketing | International Sales Specialist | Social Media | Honorary Reporter | Women in Games Ambassador | LinkedIn: tansukarapinar